Dünya çapında yarım milyardan fazla insan diyabetle yaşamakta ve bu sayının önümüzdeki 30 yıl içinde iki kattan fazla artarak 1,3 milyar kişiye ulaşması beklenmektedir. Dünyada her 10 saniyede bir kişi diyabet ya da diyabetin neden olduğu komplikasyonlar nedeni ile yaşamını yitirmektedir.
Diyabet Hemşireliği Derneği Başkanı ve Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nermin Olgun, “14 Kasım Dünya Diyabet Günü” vesilesiyle önemli görüşler paylaştı.
Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabet, insülin hormonunun yeteri kadar üretilememesi ya da üretilen insülinin vücut tarafından yeteri kadar kullanılamaması nedeniyle ortaya çıkan ve hayat boyu devam eden bir sağlık sorunudur. Farklı coğrafi bölgelerde görülme sıklığı değişmekle birlikte 0 yaşından, 90 yaşına kadar her yaş grubunda görülmekte ve cinsiyetten bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır. Diyabet yaşam kalitesini düşüren maliyeti yüksek bir hastalıktır.
Diyabetli bireyin diyabet eğitimi alması gerekir
Diyabet Hemşireliği Derneği Başkanı ve Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Nermin Olgun: “Diyabetli bireyler için; kan şekeri seviyelerinin açlık ve tokluklarda hedeflenen değerlerde olması, göz, böbrek, kalp, beyin gibi organlar ve sinir sisteminde diyabete bağlı sorunların önlenmesi veya en aza indirilmesi, genel sağlık ve esenliğin iyileştirilmesi hedeflenir. Bu bağlamda diyabetli birey, sağlıklı beslenme, düzenli fiziksel aktivite, kilonun kontrol altında tutulması gibi yaşam tarzı değişikliklerine dikkat etmeli; kendi kendine kan şekeri ölçümü ile kendisine reçete edilen insülin ve/veya ağızdan alınan ilaçları düzenli kullanması gerekir. Bu tedavi bileşenlerinin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için diyabetli bireyin diyabet eğitimi alması ve diyabetinin kontrolünü sağlama konusunda beceri geliştirmesi gerekir. Diyabetli bireye bu eğitimi diyabet eğitim hemşiresi vermektedir” dedi.
Diyabetli bireyler zatürreye yakalanma açısından risk altında
Diyabetli bireyler özellikle cilt, idrar yolu ve solunum yolu enfeksiyonları başta olmak üzere; enfeksiyonlara daha yatkındırlar diyen Prof. Dr. Nermin Olgun, yüksek kan şekeri seviyelerinin, bakteri ve mantarların gelişmesi için uygun bir ortam sağlayabildiğini ve bu nedenle zatürre enfeksiyonlarına yakalanma açısından diyabetli bireylerin risk altında olduğunun altını çizdi.
Akciğerde yer alan bağışıklık sistem hücrelerindeki bozulmanın enfeksiyona yatkınlığı artırdığını belirten Prof. Dr. Nermin Olgun sözlerine şunları ekledi: “Diyabetli bireyler özellikle grip ve zatürre kaynaklı enfeksiyonlara daha yatkındır ve bu hasta grubunda enfeksiyonlar daha ağır seyretmekte, tedavi maliyeti çok daha ağır olmaktadır. Diyabetli bireylere grip, zatürre ve hepatit B aşıları uygulanmalıdır. Aşılama, bulaşıcı hastalıkları önleme ve bulaşıcı hastalıklardan korunmada en etkili ve güvenli koruyucu sağlık hizmetlerinden biridir. Aşılama ile diyabetlilerin hastaneye yatışı ve yoğun bakıma alınma oranları, sağlık maliyeti ve ölüm oranları azalır.
Diyabetli birey zatürre aşısını tedavi ve bakımının yapıldığı hastanelerde ve kayıtlı olduğu Aile Sağlığı Merkezinde yaptırabilir. Erişkin bireyler, grip aşısıyla zatürre aşısını aynı anda iki farklı koldan uygulanması koşuluyla yaptırabilirler.”
Aşı kararsızlığı bir halk sağlığı sorunudur
Prof. Dr. Nermin Olgun: “Aşı kararsızlığı; aşıların içeriğinde bulunan kimyasal maddelerin insan sağlığına zararı, aşı üreten firmaların para kaygısı ya da doğal yollarla da bu hastalıklardan korunmanın mümkün olması ile ilgili söylemler olarak karşımıza çıkıyor. Bunların dini, felsefi ve aşı güvenilirliği ile ilgili nedenlere bağlı olabileceği ifade edilmektedir. Aşı kararsızlığı ile ilgili fikirlerin bilimsel dayanağı olmasa da hızlı bir şekilde medya ve internet üzerinden yayılma olanağı nedeniyle toplumun aşılara olan güvenini azaltabilmektedirler. Kişilerin yaşam tarzları, algıları, kurumlara duydukları güven, inançları, aşı etkinliği ile ilgili endişeleri aşı kararında etkili olmaktadır. Kimi zaman medyatik kişiler hatta hekimler aşı kararsızlığı ile ilgili görüşleri ile ebeveynleri etkileyebilmektedirler” dedi.
Oysa aşı, bireyin sağlık hakkının temel bir bileşeni olup, enfeksiyon hastalıklarından korunmada en başarılı önlemlerden biridir vurgusu yapan Prof. Dr. Nermin Olgun: “Tüm dünyada aşı ile önlenebilir hastalıklar rutin aşı programları ile büyük ölçüde azaltılmış olup, aşılama yoluyla her yıl yaklaşık 2-3 milyon ölüm önlenmektedir. Aşılama yoluyla çiçek, çocuk felci, kızamık gibi birçok hastalık ortadan kaldırılmıştır.
Aşı kararsızların yanıltıcı fikirlerine karşı en iyi cevap CDC’nin (ABD Hasatlık Kontrol ve Korunma Merkezi) “Aşılamaları Durdursaydık Ne Olurdu” başlıklı raporudur. Bu rapor, hastalık ve ölüm oranlarının aşılamadan sonra dramatik düşüşünü, aşılama oranı azaldığında vaka ve ölümlerin nasıl arttığını verilerle ortaya koymuştur. Ayrıca yapılan tüm bilimsel çalışmalarla, aşı içerisinde bulunan bazı maddelerin bazı hastalıklara neden olduğu ile ilgili konular incelenmiş ve geçersizlikleri ortaya konmuştur. Sonuçta, bir toplumda bağışık bireylerin oranı azalacak olursa salgınlar ortaya çıkar. Bu nedenle aşı olup olmama kararı sadece o kişiyi değil, tüm toplumu ilgilendirir ve aşı kararsızlığı bir halk sağlığı sorunudur” dedi.
Aşılar enfeksiyon hastalıklarının neden olduğu yükü büyük oranda azaltmıştır
Enfeksiyonlar açısından diyabetli bireylerin, diyabeti olmayan bireylere göre çok daha yatkın olduklarını ifade eden Prof. Dr. Nermin Olgun, bu nedenle aşı ile korunulabilir enfeksiyonlarda gerekli aşıların uygulanmasına dikkat çekti ve ekledi: “Unutulmamalıdır ki, aşılar enfeksiyon hastalıklarının neden olduğu yükü çok büyük oranda azaltmıştır. Sadece temiz su bu konuda aşılardan önde gelmektedir.”